Hz Musa ve Altın Buzağıya Tapan Cemaati

Son haftalarda nedendir bu konu sürekli kafamın içini kurcalamakta.Hz. Musa  kavmi ile birlikde Fravunu alt ettikten sonra,gökten inen sofralar eşliğinde yeni yurtlarına gelirler. Kavmi o kadar çok muazzam olaylar görmüştür ki.. Mücizelerin haddi hesabı yoktur. Asasının gerçek yılan dönüşmesinden,Fravunu boğan sudan,gökten sunulan bıldırcınlara kadar..Kesin,kuşkusuz bir şekilde hidayet vardır.Tartışmasız bu hidayet bütün bireyleri kuşatmıştır.

 

 

 

İşte böyle bir durumda olan cemaatin idaresini kardeşine bırakarak içi rahat bir şekilde Rabbi ile görüşmek için kavminden uzaklaşarak anlatılana göre 40 gün sürecek bir yolculuğa çıkar.

 

Hz Musa 40.gün sonunda Rabbimizden şunu işitir:«–Sen'den sonra Biz, kavmini  imtihân ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.»” (Tâhâ, 85)

 

Musanın kavmi altından bir buzağa yapmış ve ona tapmaya başlamıştır. "Mûsâ'nın arkasından kavmi, zînet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykeli (yaparak onu tanrı) edindiler. Görmediler mi ki, o, kendileriyle ne konuşuyor, ne de onlara yol gösteriyor? (Acziyetine rağmen) onu (tanrı olarak) benimsediler ve zâlimler oldular.” (el-A'râf, 148)

 

Bu kadar mücizenin olduğu ve hidayetin yaşandığı bir zamanda 40 gün içinde bir topluluğun yoldan çıkması ve altından bir buzağa yapıp tapması  çok enteresandı.

 

Harun (a.s) cemaat parçalanmasın,bölünmesin diye Samiri ye göz yummuştu.(Daha sonra abisi tarafından çok azarlanacak ve abisi Musa kardeşi için Allahdan af isteyecekti)
«–Ey annemin oğlu! Saçımı sakalımı çekme! Ben Sen'in: “İsrâîloğulları'nın arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın!” demenden korktum.» dedi.” (Tâhâ, 92-94)

 

Bu olay aslında benim kavrayışıma göre  şimdinin ve geleceğin ve ölümden sonrasının önemli meselelerindendir. Son kitabı okuyanlar meseleyi anlayacakalrdır.

 

"Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde (insanların algılayacağı şekilde) indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık." Duhan 59

 

Aslında yukardaki olayı ben şöyle tercüme edeyim.

 

Bir kişinin hidayete ulaşmasından sonra ortaya çıkan kutsama hastalığının getirisidir. Samiri diye işaret edilen kişi cemaatin bir büyüğüdür.Çok itibarlı bir adamdır.Cemaat mensupları iyi niyetle dini bir makam /imam/şeyh/üstat/gavs/veli/ tayin edip o an içlerinde en akıllı ve en iyi gördükleri bu adamı bu makama getirmişlerdir. Ve samiri o kadar kutsanmıştır ki her dediği,her söylediği doğru bir adam imajı ortaya çıkmıştır.

 

Şeytan olsaydınız binlerce kişi ile tek tek  uğraşmak yerine kutsadıkları kişiyi veya en yakınını hedef alırdınız.

 

Böylece  bir kelle alarak yüzbinleri ve binlerce yıl sürecek bir bozulmayı 40 günde yapardınız.

 

İşte müthiş zafer..

 

Buzağının altın olması ise Samirinin tapmalarını teklif ettiği tanrı Paranın gücü.. Altın=Para dır.. Eskiden paranın alternatifi altındı.  Bugün cemaatlerde,gruplarda paranın gücünü görebilirsiniz.Paranın girmediği hiç bir grup malesef yoktur.

 

Bunun yanında parasız ilmin olduğu yerlerde mevcuttur. Lakin onlarda hidayeti bulunca şükretmek yerine sürekli kurcalıyorlar,üstünden,altından,kibir ile Musa'nın arkasından bir SAMİRİ kutsayıp her dediği doğru adam portresi oluşturup sorgulamadan itaat ile ne anladıklarını bile bilmeden malesef Musanın kavminin akibeti ile karşılaşıyorlar..

 

Her durumda yukardaki konu görmek isteyenlere gerçeği gösteriyor.

 

Şeytan bireyleri değil Cemaat önderlerini/Alimleri hedef alıp toplu katliam yapmayı sever..

 

Hideyeti bulduktan sonra bunu size Bahşedenin Allah olduğunu bilerek yürüyünüz.Ve Hidayet geldikden sonra buna aracı olanı kutsayıp sonraki zamanda şeytana kelleyi veren zatın ayağının kayması ile kutsamanın  bedelini siz ödemeyin.. 

 

Kuran'ı yazanı değil yazılanı aramalıyız.İşte yazılanı aradık Kuran bizi bu noktaya getirdi..
Cahillikten,zalimlikten,kibirden Allah'a sığınıyorum..

 

 

 

  *   *   *

 

 

 

Ashâbdan Katâde bin Nûmân -radıyallâhu anh-'ın nakline göre Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- şöyle dedi:

 

 –Yâ Rabbî! Ben levhalarda insanlar arasından çıkarılmış, iyiliği emreden kötülükleri yasaklayan en hayırlı bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Allâh'ım onları benim ümmetim kıl!”

 

 Allâh Teâlâ:

 

 “–Onlar, Ahmed'in ümmetidir.” buyurdu.

 

Mûsâ -aleyhisselâm-:

 

 “–Rabbim! Levhalarda dünyâya gelişte son, cennete girişte ilk olan bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.

 

Allâh Teâlâ:

 

“–Onlar, Ahmed'in ümmetidir.” buyurdu.

 

 Mûsâ -aleyhisselâm-:

 

“–Yâ Rabbî! Yine levhalarda bir ümmetten bahsediliyor ki, onların İncil'leri (kitapları) sadırlarındadır, oradan ezberden okurlar. Hâlbuki onlardan önceki ümmetler kitaplarını bakarak yüzünden okurlar, kitapları kaybolunca da ondan hiçbir şey hatırlamazlardı. Şüphesiz Sen bu ümmete daha önce hiçbir ümmete vermediğin bir ezberleme ve muhâfaza etme kuvveti vermişsindir. Allâh'ım onları benim ümmetim kıl!” dedi.

 

 Allâh Teâlâ:

 

“Onlar, Ahmed'in ümmetidir.” buyurdu.

 

 Hazret-i Mûsâ:

 

 –Rabbim! Orada hem önceki kitaplara hem de son kitaba îmân eden, her türlü sapıklıkla savaşan bir ümmet zikrediliyor. Onu benim ümmetim kıl!” dedi.

 

 Allâh Teâlâ:

 

“O, Ahmed'in ümmetidir.” buyurdu.

 

 Mûsâ -aleyhisselâm-:

 

“–Rabbim! Orada öyle bir ümmet zikredilmektedir ki, onlardan biri bir iyilik yapmaya niyet etse de onu yapamazsa ona karşılık 10'dan 700 katına kadar sevap verilmektedir. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.

 

Allâh Teâlâ:

 

“Onlar, Ahmed'in ümmetidir.” buyurdu.

 

Nakledildiğine göre bunun üzerine Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-, elindeki levhaları bir kenara bırakıp:

 

“–Allâh'ım! Beni de ümmet-i Muhammed'den eyle!” diye yalvardı. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 259)

 

Sevgi İle.

Adem Korkmaz