Allah'ın İlmindeyiz
- Ayrıntılar
- Kategori: Makale
- Cumartesi, 24 Kasım 2012 20:59 tarihinde yayınlandı.
- Gösterim: 7608
Çok daha net ifade ile: Hallacı Mansur'un "Enel Hak" dediği alemdeyiz. Ve Hatta Hz Ali'nin: Allah var başka bir şey yok! Bu an O an! dediği alemdeyiz.. Ama bu sözün muhattabı kesin olarak ilk aşmayı,ilk merhaleyi yaşadığımız ve adına genelde dünya dediğimiz bu alemdir.
An gelecek Ebu Hanife'nin neden Hallacı Mansurun katledilmesi fetvasını verdiğini anlayacağız.
Çünkü iki büyük zevatında rehberi Kuran'dı!..
Daha zor bir kelime kullanırsak Bu alemde Allah var başka bir şey yok! Ama ölümünüzle beraber Allah ve Yarattıkları olacak..
Yüzeysel olacak ama anlamanız için; Bu alemde Allah Rahmandır.. Ama an gelecek Rahim olacak!..
Çünkü "Bu kitaba sımsıkı sarılın" ayetine muhattap olduğumuzda ancak bu noktaya geliyoruz.Eğer bu ayet olmasa idi ya Hallacı Mansur olurduk,yahut Ebu Hanife..
Ama bu ayet kesin olarak Kuran dışı kaynaklara itibar etmememizi istemektedir.
Yani kimi severseniz sevin, aslında Allah’ı seviyorsunuz. Bakın bu alemde severken bile Vedud esması, sevginin kaynağı isimli Vedud esması tezahür ediyor. Hani yemek olayında Rezzak esması nasıl tecelli ediyorsa sevgide de Vedud esması tecelli ediyor. Kimi seversen, neye ilgi duyarsan, sevginin kaynağı, para da olsa bu, ne olursa olsun… Dolayısıyla Allah-u Teala’nın Vedud esması da böyle tecelli ediyor.
Hatta beğenmemek kimin haddine “Tek”(Bu Alem) tanımına göre bile beğenmeyen “O”dur. Ama unutulmamalı burası son nokta değildir.Ölüm gelmeden bu noktadan geçiş gerekmektedir.
Şimdi biz bir defa Allah’ın ilminde olduğumuzda, hem bilimsel açıdan hem de Kur’an’la bunu ispatlayabiliriz. Bilimsel açıdan zaten ispat ediyoruz; ama Kuran’da bakın ne diyor:
” Evvel –Ahir, Zahir - Batın odur. O dileyemeden dileyemezsiniz. O, size şah damarınızdan daha yakındır.” Buna benzer ayetleri çoğaltabiliriz.
Kur’an-ı Kerim’de biraz önce söylediğim Allah’ın ilminde olduğumuz ile ilgili birçok ayet mevcut. Hatta tasavvuf bu ayetleri çok zaman rehber edinmiş. Bu ayetler çerçevesinde hayatı yorumlamaya çalışmış, ona göre nizam, düzen ve hayata bakış kazanmış, bunun eğitimini vermiş ve bunu yaşamış bir kitle oluşturmuştur.
Esasında hep mecaz aldıkları bu olay mecaz değilr okunduğu gibi bir gerçek olarak Allah’ın ilmindeyiz.
Daha açık “O” düşünüyor..
Bakın, bizim en büyük hatamız Kur’an’ı geçmişten gelen ve geçmişi anlatan bir kitap olarak düşünmemizden kaynaklanıyor.Oysa Kuran'a göre Kur’an-ı Kerim zaman üstü, mekan üstü, kainatın kitabı? O zaman bizim Kur’an-ı Kerim’e bakarken, Kur’an-ı Kerim’in nereden geldiğine değil de, bizim Kur’an’ın neresinde olduğumuza, hangi ayetinde veya sayfasında olduğumuza bakmamız gerekiyor.
Bunu yaparken astronomik rakamlarla ifade edilemeyen sonsuzluğa inmiş hikmetli kitap Kuran'ı anlamak için bu alemdeki bir kaç bin yılla hüküm verip karara bağlanmaması gerekmektedir.Zira bugün İslam alemi ve günümüzde bir çok ekol ve gruplar ısrarla bu hataya düşmektetir. Bu vahim hata malesef İslam mensuplarını 73 ve daha fazla fırkaya ayırmıştır.
Öyle ya Kur’an-ı Kerim’de cehennem hayatı, cennet hayatı, berzah hayatı, dünya hayatı, kâlû belâ dediğimiz hayat sık sık anlatılır. Bizim Kur’an-ı Kerim’in hangi sayfasında olduğumuza bakmamız gerekiyor asıl.
Kur’an-ı Kerim’i geçmişten gelen bir kitap olarak görmek yerine ya da herhangi bir zaman diliminden gelen bir kitap olarak görmek yerine, biz Kur’an-ı Kerim’de hangi sayfadayız, hangi zaman dilimindeyiz bunu anlamamız gerekiyor. Bakın buna nereden geliyoruz: Biz Kur’an-ı Kerim’e genel olarak bakarsak aslında anlarız ki, Kur’an-ı Kerim zamanın sonundan zamanın başına gelmiş. Bu biraz anlayışta problem oluşturabilir eksik bir örnek olduğu aşıkardır. Zira OLMAYAN zamanın sonu söz konusu değildir. Lakin anlaşılmak için bu dili kullanmak zorundayım.
Biz Kur’an-ı Kerim’e, göre hangi zamandayız diye, Kur’an-ı Kerim’in hangi zamanındayız diye bakarsak, onu daha iyi anlar, en azından ebedi hayatımızı kazanmak adına uyanıklığımızı elde ederiz. Çünkü ölümden sonraki şuurumuz ve irademizle ilgili bakınız size şu olayı anlatayım:
Hz. Ömer’in ölüm ile ilgili merak ettikleri vardır. En çokda iradesinin akibetini merak ederek Resulullah’a:
-Ölüm çattığı kabir hayatına geçiş yapıldığında nasıl olacak, diye sorar. Yani bana MÜNKER NEKİR Rabbin Kim diye soru sorulduğu zaman, ben aynı Ömer mi olacağım, der.
-Evet, der Resulullah, şimdiki Ömer neyse o zamanki Ömer de o olacak!
Peki bundan ne anlıyoruz: Şimdiki siz neyse, iradenizle, kararınızla, herhangi bir mahkemede nasıl konuşabiliyorsanız, herhangi bir arkadaşınızla, dostunuzla, sevdiğinizle nasıl rahat bir şekilde konuşabiliyorsanız; ölüm ötesinde de aynı bilinç ve şuurda olacağınız için rahatça konuşabileceksiniz. Bunu anlarsak eğer ölüm ötesinde kesinlikle şuurumuzun yerinde olacağını bileceğiz.
Ve anlayacağız ki bu dünyada ki tüm uğraşımız:
-Rabbin Kim sorusuna –Allah cevabı vermemiz gereken ölümden sonraki gerçek imtihan içindir.
Yukardaki tanımlama kesin olarak mecazdır. Bir yerlerden kanatlı melekler ellerinde değneklerle gelmeyecekler.
Bu soruyu burada ki Allah’ın sistemine bakınca anlıyoruz ki Allahın sisteminde böyle olmuyor bir çeşit hayat yaşanıyor..
Ve anlıyoruz ki ölüm anının hikayeleri ve uyarıları tümden geçeceğimiz alemin işleridir.
Çünkü bu kesin ve nettir. Ve Kuran bizi orda ki şartlar için eğitiyor..
Burada bütün günahlarımızı Tövbe ettiğimizde bağışlayan Allah orda zerre kadar yaptığımızın karşılığını bulacağımız yönünde uyarıyor..
Burayı da anladığımız zaman, biz şu an 21.YY ’da Kur’an’ın hangi sayfasındayız sorusunun cevabını aramaya başlayabilriz.